30 Mart 2008 Pazar

mu'cizeler

MU’CİZELER

OL dizini içindeki şemalar.

Dün akşam Kanal 1’de mu’cize! ler GÖSTERİSİ’ni seyrettim..
Bir kere mucizeler her kere gösterilmez, bir kere görülür.
İnsanı gerçekleştirmekte aciz bırakan işler olup insan işi değildir.
Bir şeyi insan yapıyorsa o şey mu’cize olmaktan çıkar.
Allah’ın OLAĞANÜSTÜ işine mu’cize;
Allah’ın velisinin olağanüstü işine keramet;
Allah’ın düşmanının olağanüstü işine istidraç adı verilir.
Elbette Allah’ın, velisinin ve düşmanının da
OLAGAN sünnet ve adetleri YARATILIŞ VE BUYRULUŞLARI vardır.
Bu olağan olan ve olmayan işler..
alelade ve fevkalade işle emirler..
Hepsi AKIL terazisi ve USUL kilosu ile tartılır.
Fakat görsel ve işitsel dünyanın baskısıyla insanlarda
Düşünülebilir dünyada yürüyecek
MANTIK ayakları ve MİZAN kolları bırakmadılar ki…

İyi olsun medyamız insanları cahil bırakmakta fevkalede mahirdir.
Ya cehaleten görmezden geldiği anlamlar var.
ya da kasden tahrib etmek istediği kavramlar var.
Kadın memesiyle teneke eziyor, Erkek kıçıyla müzik çalıyor biz de bakıp
Gülüyoruz… şimdi bu soytarılıklara mu’cize mi diyeceksiniz ?
Biri boyun kasıyla oğlunu ve kızını döndürüyor, öbürü boyun kasıyla buzdolabı yükleniyor.
Bu gösteriye mu’cize mi diyeceksiniz ?
Evet, alıştıktan sonra peynir ekmek yediği gibi toprak ve solucanda yer.
Bu kötü ve berbat itiyatlara mu’cize mi diyeceksiniz ?
Azmettikten ve çalıştan sonra sende bende yaparım.

Gerçekten olağanüstü ve olanaksız işler var..
aynı zamanda kaçılmaz ve kaçınılmaz işlerde bulunuyor.
Akıl bunları tefrik, tahlil ve tasnif ederek hükümlerini vermiştir.
Genel felsefe ve bilim felsefesi içinde bunları bulabilirsiniz, ararsanız.
Vaktim yok, bu iletinin dizini içindeki şemalarda bunları yöntembilimsel
analizle özgün bir biçimde saydım, sıraladım ve yerleştirdim.
Bunlar düşünce sağlamlığına dair, inanç uygunluğuna ilişkin çok kıymetli
Sonuçlar. Bunları elde etmek için gerçekten ömrümün elli beş yılını
verirdim. Bunlar size fevkalede gelebilir, eğer değer bilir ve anlarsanız.
Ancak bu belki size olağanüstü bana olağan gelen yöntembilimsel analiz
Birden elde edilmedi, benim ve içinde bulunduğum kültürün ve onun da
içinde bulunduğu uygarlığın olağan süreçleriyle olağan üstü meyveler verdi.

Nedir bu olağan süreçler; Zaman zaman şemalarla ortaya koyuyorum.
Düzenleme, değiştirme, düzeltme ve denetleme ile yapılan kazanım ve birikim aşamaları,
Bilgilerin ve araçların birbiri üzerine gelişme ve birbiri üzerine gelişim evreleri,
Teraküm, telahük, tekamül, tekemmül gibi mes’ele-i maddiye..
Tekabbül, taakkul, tefekkür, tenübbüt gibi mes’ele-i maneviye..
Mümkünün iki tarafındaki makulun selbini ve muhalin icabını kavramak.
Tekevvünün iki ucundaki mantıkın idrakini ve meşietin iradesini anlamak.

Olağan ve olağan üstü işleri ve olayları İNANCINI desteklemek için
yaratılış ve evrim kuramları penceresinden tartışmak yerine oturup
aklıyla tartmak, mizanıyla ölçmek, mantığıyla yürütmek ve usulüyle yargılamak
akidemize sağlamlık ile birlikte zihnimize bilgi, sevgi ve hoş görürü verir.

Fakat ne yazık ki bu işlere FAZLA yönelen yok..
Yönelenlerden bazıları da egosunu doyurmak, logosunu doldurmakla meşgul, sesleri çıkmıyor.
Bir gün tümden boşalacak olduktan sonra doyurmak ve doldurmak ne işe yarar ki ?
Ancak benim işimde aldığımı vermek, çünkü tutmak sorumluluk getirir.

Sağlıcakla kalın.


OSMANZİYA
Sentaks / sözdizimsel / BEYANÎ eksikliklerim VE
semantik / anlambilimsel / MAANÎ yetersizliklerim
için düz yazıdan özür dilerim.

NOT:

YAHOO GROUPS
http://groups.yahoo.com/group/BAKARA/
http://groups.yahoo.com/group/oku-ikra/
http://groups.yahoo.com/group/yontem-bilim/
http://groups.yahoo.com/group/insanbilim/
http://groups.yahoo.com/group/sermest/
WEB
www.yontembilim.com
www.insan-bilim.com

mu'cize


16 Mart 2008 Pazar

YAS

SAY dizini içindeki dosyalar

Yahoo da bu “sermest” öbeğini açarken
burada uçuk kaçık esintiler olacak demiştim.
Evet, say varsa bunun tersi yas da vardır.
Ve say manayı gösterecekse yas da gayeyi göstermelidir.
Nitekim oldu da. Ama ben yaptım oldu değil…
Şemaya bakarsanız, tabloyu okusanız, anlam ve amacı anlarsanız oldu.

Say başlığında olanaklardan olaylara çıkıyorduk..
Yas yazısında ise olaylardan nereye çıkıyoruz ya da iniyoruz ?
Olanaklara iniyorsak olanaklar bıraktığımız gibi kaldı mı ?

Geçmişe gidilebilir ama irade yasaklanmıştır..
Geleceğe yürünebilir ama idrak yasaklanmıştır..
Geçmiş idrak / izlenç, gelecek ise irade / istenç dünyasıdır.
Bu gün ise her ikisinin karmasıdır.
Hali hazır ve kali hatır iki yanı da hem toplar hem ayırır.
Bir sağa geçmişe, bir sola geleceği gidiyor ve yürüyoruz.
Peki.. aşağıya ve yukarıya çıkmak ve inmek dışarı ve içeri değil mi ?
Evet!
Bu dışarıya çıkış ve aşağıya iniş ne ile ?
Dışarısı mekan ve zaman, İçerisi mana ve gaye..
Bizim dilimizin ve düşüncemizin demir kapıları.
Bu dört demir kapıdan dışarı çıkan var mı ?
Oradan içeri gireni bildiren “nebiler” var.
O zaman dışarı çıkan “veliler” de olmalı, diye düşünüyorum.
Çünkü girerken kapılar açılıyor, kapılar açılıyorsa çıkanlarda olacaktır.

İstenç, izlenç, duyarlık, uyarlık bunlar anlam ve amaca hizmet edenler.
Yaşamı amaç edinenler bunların yardımından yararlanamazlar.
Çünkü ağ-aç olmanın bağlarını bulup uçlardan bağlara uçamazlar.
O zaman irade ve hassasiyet ile idrak ve hissiyattan yararlanmak için
onları kullanmayı öğrenmeliyiz ki bu sayede düşmanımız olan analitik
düzlemi bilelim ve tanıyalım.

Konuyu kaçırdık… nerede kalmıştık; istenç ile geleceğe yürünebilir.

Ancak istenç; tamamen özgürlük, koşulsuz seçim ve bütünüyle başıboşluk
anlamına gelmez.

Buz dolabı da istasitik olarak isteyebilir ama onun özgürlüğü
düğmesiyle belirlenen 0 ile 1 derece arasındadır.

Hayvanda aş, ortam, eş, düşman ilişkisi kurabilir sahiptir ancak onun seçimi
Yazgısı olan doğumu ve ölümü arasındaki sürededir.

İnsanda başı boş olarak doğumu ve ölümü arasında istenç ve istemi ile
nesneleri ve kimseleri işleyebilir ve işletebilir ancak bunu dili ve düşüncesi
kadar yapabilir.

Kısaca istekleriniz dillendirdiğimiz kadardır...
İşte bu gaye sorunudur. Amaç mes’elesidir.

Kant neyi bilebilirim, neyi isteyebilirim ve neyi amaçlayabilirim, diye sormuştu.
Teorik ve Pratik Aklın Tenkidi ve Hüküm Gücünün Tenkidi bu soruya yanıttı.
O bunu felsefe disiplini içinde cevapladı.. bizlere ufuk açtı..
Sonra düşünce tarihi o doğrultuda yürüdü..
Ancak giderken çıktıkları noktayı unutanlar oldu.
İnsanlara düşünce, din ve idelojilerden demir gömlekler giydirenler var.

Onlara yeni bir hatırlatıcı gelinceye kadar biz yolculuğumuzda, hoşumuza gitmese dahi,
Yasalar, yasaklar ve yaslar olduğunu anımsatmayı sürdüreceğiz.
En azından dilin bir hapishane ve düşüncenin bir mahpus olduğunu göstereceğiz.
Onun örtüsünden ve bunun örgüsünden çıkan benzetme ve hikaye gölgesini göreceğiz.
Bu karanlık ve kapalılık içinde aydınlık ışıkları çizecek karşıtlıkları bulup göstergeleyeceğiz.
Bilginin görüngüden öte alamet olmadığını örüntüleyeceğiz.
Biricik ve tekil var oluşumuzun ötesine geçemeyeceğiz… zaten ötesi yokluktur.
Yokluğu, say ve yas ile “yok” edersek ancak o zaman “var” olacağız.

Hoş, hoşnut ve Hoşça kalın. (*)

Osmanziya

Sentaks / sözdizimsel / BEYANÎ eksikliklerim VE
semantik / anlambilimsel / MAANÎ yetersizliklerim
için düz yazıdan özür dilerim.

http://groups.yahoo.com/group/sermest/message/3




(*)
Dokunulan, koklanılan ve tadılan kapıların
görsel ve işitsel pencerelerin
duyulabilir dünyanın
çekici özellikleri ve güzelliklerinin
öncel nicelikleri ve önemli verilerinin
gereksinimlerinin karşılanmasıyla bize sunulan
önce başlayan ve sonra biten süre içinde bize
verilen güç üzerine temellenen işlerimiz ve isteklerimiz
arasındaki denge ve uyum arasında bir ılım ortaya koymak
İnsanın yaşama san’atının koşullar ve kurallar üzerine
kurulu ülkesinde
Eril ve dişil ile kamusal ve kişisel yanlarımızın
yol açtığı anlam ve anlamların kölelik ve kulluğunun
karanlık ve kapalı geleceğimiz ve akibetimiz ile
beyaz ve belirli geçmişimiz ve ilelimiz arasındaki
yarı aydınlık BU GÜNDE
taşığıdımız ışık daha ne kadar parlayacak
ve bizi aydınlatacak ?

Nur, narın ve toprağın üstünde bir atmosfer…
Troposfer, stratosfer, iyonosfer ve egzosfer..
Sırlı ve seyir bir sefer, gizemli ve gözlenen bir sfer
Altında litosfer ve hidrosfer
Kat kat sferlerle ve kürelerle çevrili ARZ.
Altımızı tamamen örter, Ardımızı ise BEDEN.
Kalan dörtte birlik ışığa, aydınlığa ve görüye SAHİP
GÖZLER.

Bunların varlığını fark ve değeri kadr eden GÖNÜLLER.

Acıkan, acıyan, bilen, isteyen ve konuşan ve düşünen
İNSANIN hem sınavı bağıran hem yarışa çağıran soran
Ve arayan etgin ve edilgin yanları bulan ve olan yönleri
Mutlu ve kutlu değerli işi, doğru ve yanlış inancı odağında
Eylemini esrik eden ve yönelimine tuzak kuran
Yargısı ve yargısında ilerler.. iner mi çıkar mı bilinmez.
Ancak uy-um öyküsü ve um-ut öyünden uyanmadıkça
Artırdığını koruyamayacak, arıttığını kurtaramaycaktır.
Bu usun bindirdiği yük, uza yüklenilen sorumluluktur.
Bu nedenle hem hoş hem hoşnut olmak kolay değildir.
Bunun için hem hoş hem hoşnut hem de hoşca kalmak oldukça zordur.
Bu yüzden çoğunlukla Sağlıcakla kalın derim.
Belki sağlam değişen ve gelişen yürüyüşümüzü,
yetkin ilerleyişi ve erdemli yükselişi SAĞLAM bitirebiliriz.
Yargıları sağlama bağlamanın “kesin” yolu
ola.bilir ol.an.ak.ların ok.larını selb ederek salt ile alt etmektir.
Esenlik ve esin üzerine yalvar ve yakar ile
doğru bir alış veriş ECRİ her zaman kazançlı yapar.
Bu MERİ bağlantı aynı zamanda kısa, kesin ve doğru yolu da gösterir.
E.L.L.E.H, yakarınıza yar ve yalvarınıza yardımcınız olsun.

Sağlıcakla kalın.



http://www.yontembilim.com/

SAY

SAY dizini içindeki dosyalar.

“Say” kökü üç dört anlama açılır;
Sayı yani “aded” nicelik adlandıran simgeleri..
Saygı yani “hurmet” saygınlık ve yasaklılık veren durumları..
Sayıl (bu sözcüğü ben uydurdum pardon buldum galiba) yani “itibar” öne alma anlamında..
Say yani “farz” etme, “vehm” etme, örneğin “var sayma” ya da “yok sayma” gibi böyle durumlarda delili getiren var saydığını kanıtlamış, yok sayılma tehlikesinden kurtarmış olur, başkaları yok saysa da..

Şimdi bu iletinin dizini içindeki tablolarda bu “say”ın yerini bulursanız işte bu son anlamda kullanılmış olduğunu görürsünüz. Buradaki ana arterleri sayıyorum ve sıralıyorum. Nasıl yerleştirildiğini de tablolarda siz görünüz.
Ut Um Uy Oy..
Güç Gür Seç Düş..
Ol.an.ak’lar ta Ol.ay’lara yani imkan hudusa nasıl geçer ?
“ihdas” ile.
İhdas ne ile olur ?
İtibar ile..
Böylece ıtlak olan izafi olarak ihdas edilmiş olur.
Olanak varlık ve yokluğun eşit olduğu bir durumdur.
Bundan haz ve kaz olarak bir ahz kabz yapmak bir f.az’dır.
İstidatların kabiliyetinle san’atlar ortaya çıkarır.
Bu olay ile kaderin kaza olmadan ata olmuş olur.
Nasıl mı ?

Yokluktan ateşe, ateşten cansıza, cansızdan canlıya, canlıdan usluya, usludan uzluya, uzludan…
Ta gide gide yokluk derekelerini aşarak varlık derecelerine çıkartılırsın.

Mertebeler arasında ilerleyişinin ve yükselişinin
merdivenlerini ve mertebelerini anlatmaya vaktim yok..
Yöntembilimin yolundan gidersen sende bulursun.
Ancak elbette ararsan.
Gerçi aramakla bulunmaz fakat bulanlar ancak arayanlardır.
Aradın ve buldun yeter mi ?
Yetmez, bulduğunu olmadıktan sonra
Sonrası ve yararı olmaz.
Çünkü:
Yokluk yoktur.
Varlık vardır.
Fakat
Olmak ölmektir.
Ölmek olmaktır.
Var oluş, var saymaktan farklıdır.
Bunun için;
Say’larınız ve say’ ’ iniz
Sağlıklı ve sağlam olsun.

Osmanziya

Sentaks / sözdizimsel / BEYANÎ eksikliklerim VE
semantik / anlambilimsel / MAANÎ yetersizliklerim
için düz yazıdan özür dilerim.



http://www.yontembilim.com/

6 Mart 2008 Perşembe

hukum

HÜKÜM

HUKUM dizini içindeki dosyalar.

Hüküm kökü itibariyle HKM, Arapça bir sözcük.
Çok yanlı ve yönlü anlamı var, KDR, HYR, HKK kökleri gibi.
Bunu Türkçemize geçmiş, (Hâkim, Hekim, Hakîm, Hakem ) Kelimelerinden de anlayabiliriz. Örneğin
“Dile mahkum olmuş bizler kaderin hükmünden de çıkamayız.” Tümcesini sadeleştirsek yani Türkçe
dozunu biraz artırarak “Dilin yargılarına bağlı ve bağımlı olan bizler, yazgının istediğinden ve dilediğinden
de çıkamayız.” Demekle “hkm” köküne ve adına en az dört kavram vermiş ve anlam bağlamış oluruz.

Lafızın’nin isim ve fiil olması lisana, Mana’nın mevzu ve mahmul olması bir gramer ve semiotik
sorunu olmanın ötesinde.. Kelimenin sözdizimsel ve anlambilimsel çözümlemelerin berisinde..
merak hocasını sual asistanıyla izleyenlerin aradığı hak ve hakikat , ne onları umutsuz bırakacak
derecede derin ve ne de görsel ve işitsel dünyanın sergi ve sunuları gibi kolaydır.

Dilbilgisi ile karşılamaları / mukabeleleri çevirir göstergeleri okursunuz.. mantık ile karşılaştırmaları / mukayeseleri evirir görüngüleri yazarsınız. Fakat bu muhakeme ve muvazene ile elde edilen öğrenme, düşünme, konuşma size anlam derinliği vermez ve inanç yüksekliği bağışlamaz. Fark etmenin ve kadr etmenin daha derinde rabıta ve alakaları var. Gösterge / işaretlerle ve görüngülerle / delaletlerle verilen ilim akla kapı açar fakat ihtiyarı elinizden almaz.

İlim gereklidir fakat yeterli değildir. İrfanda bize yardım eder fakat iman yerine geçmez. Bunu Günyüz ÇELİKIŞIK’ın
Başına gelenlerden biliyorum. Çünkü kader insanı kazaya yollarken aklının sorumluluğunda ve kalbin yükümlülüğünde
Esrik bir hayat ve tuzak bir şuur çemberinden geçiriyor. Eğer O’nun atası, hüdası ve hibesi olmazsa kazanılan
Şehadet kayboluyor. Beş vakte, beş iç ve dış duyu eşlik ederek süreden sıraya gidiş ve geliş sürecinde ezan okundukça
izin verilen nutk ve inşa edilen meşiet imkan ve kabiliyetlerimizi ihdas eder ve hads ettirirken makulları arama
istidat ve san’atı olmayanlar için başvurulacak yegane merci teslimdir. Zihninin taakkul düzeyini yükseltmiş olanlar
içinde itimad ve bağlılık son başvuru noktasıdır. Fakat sonuçta hasıl olan zenginlik ilkinden yüz kat daha fazladır.
Çünkü cennetin yüzde biri halka, geri kalanı akıl sahiplerine verilmiştir. Bunun için aklın hükmeden usule başvurması
onun salih aklıyla sahih kitabını önder kılması kalbini selim ve lisanını salim kılmasından daha fazla birr ve takva
verir. Çünkü elinde usul ve ahkamla şeytana oyuncak olmaktan kurtulur, İnşaallah. Fakat sonsuz hakikate ve hakka erişmekte ilim ve irfanla mezc olan iman nurunun akıldan, kalbe ve ruha ve sair letaife ulaşması, kavuşmamızın güvencelerinden biridir.


Hükm adının anlamına ilişkin HUKUM dizin içindeki şemalarla ortaya konulan anlatımlar çeşitli bağlamlarda
Bize bazı bir “ahkam” veriyor. Ahkam, tasavvur ve tasdiklerden ibarettir. Biz buna takdirler ve tatbikleri ekledik.
Bunu düz yazıda yapsa idim, hükümlerin künhünü varmayan “bize ahkam kesme” derlerdi.. ne demek isterlerdi.. bilmiyorum fakat en azından bir hüküm ile yapılan kabul ve reddi nakzeden veya tasdik etmeyen, bu nakzının tasdikinin dayanaklarını bulamadığı zaman kısa yoldan adem-i kabulü bu sözüyle ifade etmiş olurdu. Selb ve icabı onu ilgilendirir, biz de karışamayız.

Bu sözlerimi, içindeki Arapça terimlerin çokluğundan dolayı çoğu okur, eğer varsa, anlamamış olur. İşte bu düz yazının çivisini sökmek için size başka bir çiviyi önereceğim. Korkmayın! Bu çivi yazısı olmayacak. Sadece HUKUM dizini içindeki Şemalara bir göz gezdirin. Anlamak için uğraşmayın… bir parkta dolaşıyormuşçasına yani bazı kutular ve yumurtalar yani bazı saksılar ve kavanozlar içinde çeşitli ve türlü bitki ve çicekler varmış gibi seyreyleyin. Belki bir gün çivi yazısını söken uygarlık bu tablolarında çivisini sökerek terim ve kavramları değişken ve değerleriyle lime lime edecek. İlk okul çocuklarına bile oyuncak gibi kolaylaştıracak.

4444 duasının (salat-ı tefriciyye) sırrıyle açılan “usul” levhası üzeri “us” kalemiyle yazılan “yöntembilim”:
Bilimlerin / ilimlerin hakikate geçmede bir köprü görevini yaparken;
gerçeğin çeşitlerinin ayırt edilmesinde aracılık işlevi yaparken;
tartışma alanlarını ve eleştirme yöntemlerini belirleme ödevini görürken;
aslın fusulunda ve esasın fususunda makul ya da muhal etiketler koyan AKLIN
verimli ve başarılı bir yardımcısıdır.

İşte bu “dır” ile devinen aklın durduğu yere bir işaret olarak konulan tümce, bir hükümdür / bir yargıdır.
Fakat akıl durunca öyle mütevazi bir yer işgal etmez; terk ya da talk eder. Ya selb eder ya icab eder.
Bu nedenle aklı durduğu yerde bırakıp kalb işletmek gerekiyor. Hasılı kara biterse ayaklar tek başına işe yaramaz,
kulaçlardan yardım istenir. Fakat batanlara yapılan ver elini çağrısı işe yaramayabilir. Al elimi demek gerekir.

Usul / method / yöntem; yargılar, yüklemler ve bağlamlar doldurulan ve düğümlenen tamlamalar, tanımlar ve tümcelerin içindeki bilgilerin, gözlemlerin ve yorumların nedenlerini , buyrukların değerlerin ve yaratıların niçinlerini, olayların ve olguların nasıl olduğunu , gerçeklerin ve doğruların ne olduğunu, iyiliklerin ve güzelliklerin kim olduğunu anlamada bize yardımcı olur
Der isem bu dır-dır-ım size ne kadar yararı olur bilmiyorum. Ama şunu kesin kesin söyleyebiliyorum: Günlük dil bu konuda bize
Çok fazla yardımcı olmaz, gevezelik hissimizi doyurmak ve konuşma ihtiyacımızı karşılamak dışında. Bu nedenle traşı kısa kesiyor size şemalar ve şemalarda terim ve kavramlarla çizilmiş tablolarla baş başa bırakıyorum.

Osmanziya


Sağlıcakla kalın.

OSMANZİYA

Sentaks / sözdizimsel / BEYANÎ eksikliklerim VE
semantik / anlambilimsel / MAANÎ yetersizliklerim
için düz yazıdan özür dilerim.
NOT:

Bu bir YÖNTEMBİLİMİ FORMÜLE DENEMESİDİR.
İsim / Ad, analitik düzlemde bir nokta ile ifade edilir.
Hadd / Uç, iki nokta bir hattı / çizgiyi ifade eder.
Çizgi eş \ benzer ya da karşı \ başka bir çift noktadır.
Had iki addan oluşan çizgidir. Noktaları bir bağ ile birleşir.
Çizgi ise ya (/) ya da (\ ) halinde TAKSİM edilen X parçasıdır.
Ukde, iki hadden oluşan bir düğümdür. İki bağı vardır.
Bir ukdeden dört nokta çıkar.

Cümle, hadlerle ve ukdelerle kurulur.
Tarif / tanımla; isim / ad cümlesidir.
Terkib / tamlama; cümle parçasıdır.
Haber / duyum; fiil / eylem cümlesidir.
Hikaye / öykü; isim ve fiil cümlesidir.
Mana; tasavvur, takdir, tasdik ve tatbik edilir.
Lafz; harf ve kelimelerle kurulur.
İfade / anlatım; söyleme eylemidir.
İbare / belirtim; düşünme biçimidir.
Muhteva / içerik; işaret ve delalet taşımaktır.
Mukabele / karşılama; işaret haddidir.
Mukayese / karşılaştırma; delalet haddidir.



http://www.yontembilim.com/